mirror
bölüm 1
Yorgunluk hissi uyandırmayan bir gecenin sabahında, gece boyunca gördüğü rüyaların anlamsızlığını tartışırken baktı aynaya. gördüğü şey karşısında pek çok insanın göstereceği reaksiyondan farklı olarak; her zaman olduğu gibi baktı kendine. herhangi birine bakışından farklı olarak, sigara seçiminde üzerinde duran fotoğrafın ne kadar anlamlı olabileceğini düşünürken bunun anlamsızlığının muhasebesini yapacak kadar da güçlü değildi. alışılmış, edinilmiş her duygudan muaf, herhangi bir olumsuzluktan uzak. henüz doğmuş bir bebek kadar masum, onun kadar temiz hissetti kendisini. bu his yalnızlığına ancak 5 dakika kadar eşlik edebildi, sonrası; yok.
yıkayacak bir yüzü olduğundan bile emin değildi, aynada kendisine bakmak istese de göremedi. aynada bir kişilik, bir oluşumdan ziyade; bir boşluk onu bekliyordu zira. her şeyin emekle var olabildiğin dünyada kendisi hiç bir şey yapmadan var olabilir miydi? bunu sorguladı.
haksızlık yaptığı bir benlik söz konusu olsa belki bunun üzerine gider ve kendisini düzeltecek eylemlerin sahibi olabilme gücüyle kutsanacaktı. o, yoktu.
henüz var olmayan birinin, düşünebilme hakkını 7 saniye kadar kurguladı ve yanıt bulamadı. diğer günlerden hiç de farklı olmayan bir edayla ayna karşısında yok olduğunda, ayna bunun farkına varmamıştı. görünmez olmanın farkındalığında hareket etme yetisini henüz 3 yıl önce kazanmış olup bu durumdan hiç şikayetçi görünmüyordu. hayatının herhangi bir kısmında bir işe yarayabilme amacı gütme hevesi bir tarafa dursun, hiçbir koşulda, hiçbir canlının aldığı nefesi önemsemiyordu o.
bir insanın, bir başka insanın aldığı nefesi sorgulamadığı alanı çoktan geçmiş, onu yerle bir etmişti.
bölüm 2
kelime dağarcığına yenik düşmüş bir yazarın yazdığı aşk mektubu; ancak okumayı yeni öğrenmiş birini mutlu ederdi. henüz okuma erişime sahip biri için bu telaş ve sevinç yazarı mutlu edecek ögeler barındırmaz. dedim ya; ne olursa olsun, hiçliğin ortasında her gün yeni bir hiçliğe doğan biri için diğer her şey gibi bu da tatmin edici değildir.
başarının çalışmayla geleceğini savunan kanaat önderlerine karşı öfkesini, pantolonunu giyerken kullandı ve diğer günlerin aksine çok çabuk çıplaklıktan kurtuldu, bir an düşündü; lan, haklılar? sonra hayatının düşünebilecek kadar değersiz olduğunu hatırlattı kendisine. birinin düşünmeye zaman ayırabilmesi hususunda bir kavgaya girişti fakat bunu ilk kez yaşamıyor oluşu ona, yapması gerekeni yapma konusunda oldukça yardımcı oldu. giyecek bir tişört bulmak gibi. belki de kazak. bilemiyordu, en nihayetinde düşünmeme yetisini düşünmeyi bırakarak kendi isteğiyle kazanmıştı.
bölüm 3: aydınlığa şahit olmak
tüm zamanını kendisini mutsuz edebilecek olasılıkları hesaplamakla geçirmek için, yeterince karanlık olmadığını anladığında yine ayna karşısındaydı ve bu kez arkaplanda orijinal renkleri beyaz olan ve yılların sararttığı fayans dezleri değil, bir sahne vardı. tamamı yapay ışıklarla aydınlatılan, gün ışığından mahrum bırakılmış, el yordamıyla koltukların oturulmaya müsait hale getirildiği kocaman bir sahne. mikrofon tercihi bir tıraş makinesi olacaktı şayet mikrofonla yan yana getirildiği bir durumda seçim yapmanın zor olabileceği bir seçim yapmıştı. yani oldukça sağlıklı, iyi bir seçimdi.
tek eksiğin bir konuşma metni olduğu bu alanda, adaletli bir yaratıcının ancak beş dakikalık bir ayrıcalık tanıyıp verebileceği bir doğaçlama yeteneğine haiz oldu.
haykırdı.
elma kabuklarında hayat bulan yüzlerce canlının aksine, ondan kurtulmanın yolunu bulan sen!
gereği varmışçasına; çevre ve yaşama zarar vermemen için düzinelerce cümlelerin geçtiği kitaplara maruz kalmana rağmen, bunları yok sayabilen sen!
seninle aynı senkronda nefes alan, senden birine güvenecek kadar cüretkâr olan sen!
senden olmayan bir canlının hayatta kalabilmesi için, musluktan akacak 2 litre suya muhtaç olup sana sessizce yalvaran, seçim hakkı sunulmamış bu canlıya suyu çok gören sen!
neyse, sonra. 01.11.21